4 Nisan 2012 Çarşamba
when everything dies
her şey öldüğünde bebeğim, her sabah doğal seçilime maruz kalan bizler yüzümüze vuran sabah esintisinden başka bir şey duymuyorduk. her şey öldüğünde, biz gerizekalı bir aletin başında sadece sütlü çayımızı bekliyorduk. mantıklı cevaplarımız elimizdeyken yani, sorularımız kayboluyordu. her şey sona erdiğinde bebeğim, sen ağlamaya çalışıyordun ben de sana acımaya ama ikimiz de becerilerimizden yoksunduk ve kahkaha atmaya devam ediyorduk. sen bana hak verdiğinde bebeğim, gerizekalı alet sütün ne demek olduğunu yeni anlamıştı. bizler canlılığın ilk belirtilerini mizah dergilerine bastırmış taşşak geçiyorduk. herşey bittiğinde bebeğim, bizler güç denetimi kursunda en arka sıraya anlamsız karalamalar yaparkenki halimizi görüyorduk. her şey öldüğünde bebeğim, herkesin korku dolu çığlıkları arasında yine canımmız sıkılıyordu. sen plastik bardağını doldurduğunda biz gri sıvıya biraz kahve damlatıyor ve kendimizden geçiyorduk. biraz kendimize gelmek istediğimizde saydam sıvıları yeğliyorduk. sen bluzunun rengine karar verirken bebeğim, ben sonsuz ihtimalsizlik motorunda küçük bi oyuna dalıyordum. sen kur yaparken, ben banknotlardan roket yapmakla meşguldüm. sen kurallı cümlelerini peşi sıra fırlatırken bebeğim, ben labutlarımı parlatıyordum. ben çay makinesini tekmelerken bebeğim sen ne yapıyordun düşünmüyordum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder