21 Haziran 2012 Perşembe

diyalog

iki sene öncesinden yazdığım bir yazıya rastladım. şimdi olsa böyle mi yazarım yoksa çayımı karıştırmaya devam mı ederim emin değilim:

''o kitapların hepsini götünle mi okudun?'' bunu diyesim geliyor inan. ya da film oluyor bazen, değişmiyor.

- donnie darko'yu izledim geçen, harikaydı.
+ neyi sevdin en çok?
- ilk izleyişimde anlamadım, ikincide düştü jeton
+ ee tamam işte ne hissettirdi sana?
- .....

konuyu fularının rengine, sonra da onun çok hoş olduğuna getirmesem, burası da yengeç, baya ünlüdür demesem ya da ''yeni albüm de fena'' çıkışı yapmasam south park sessizliği sonsuza kadar sürebilir. kimse de sona erdiremez. ama sana yemin edebilirim, en olmadısından statusunda bir repliği vardır şu an. sadece tüketmeye odaklı, zihinlerin patlamasından, iç sıkıntılarından, ömre törpü pazar günlerinden bir sik anlamadığın gibi, bunları paketler halinde alıyordun değil mi? bugün yetecek kadar, 3 kere, tok karna.

''kaybedenler kulübü'ne ilk gün gittim, tekrar tekrar izliyorum hala aynı zevki alıyorum.''

zevk? şu east hastings'in 6.47 sindeki şeyden mi bahsediyorsun?

''bak orda şey diyo, zincirlerimden başka kaybedecek bişeyim yok. harika söz di mi?, kadınlar seni sen yapan özelliklerine aşık olurlar, sonra da o özelliklerinden vazgeçmeni isterler.''

bunu söyledikten sonra yüzüne yaşamın sırrını vermiş ve uzaklara dalarak anın tadını çıkaran bilge yavşaklığında bir sırıtış oturuyor, aynı sırıtış bana da yerleşiyor ve sessizliğin tadını çıkarıyorum tam o an. ağzından daha anlamlı olduğuna inandığı bir söz çıkana kadar güvendeyim. zaman biraz daha yayılıyor ve uzanıyor yukarı doğru. apokaliptik dönem sona eriyor yerini boşalmış ideolojilere, yozlaşmış inançlara, kimlik bunalımlarına, soğuk savaşlara, verilen notalara, nükleer sızıntılara, havada parçalanan uçaklara, devrilen kağıt evlere bırakıyor bu süre içinde, ama ne var ki siktiğimin dünyasında inatla uçan kaykay icat edilemiyor tüm bunlar olurken. o repliklerine replik ekliyor benim dudaklarımda ilkokullar patlarken. ''sahip oldukların sonunda sana sahip oluyorlar'' deyiveriyor geleceğin yuppie adayı. çakma aşk hikayelerinden kesitler sunuyor sonra, steril savaşları başlatıyor, bitiriyor. ben peçete üstüne methiyeler düzmeyi özlüyorum. ''şimdi bi adam var..'' diye başlıyor hikayesine. kulaklarım patlıyor, kanlar fışkırıyor şakaklarımdan, düşüyorum, kafein ırmakları boyunca yüzüyorum, günler geceler boyu, peşimi bırakmıyor. sesi, suyun üstüne baloncuk olup ulaştırıyor hikayesinin en vurucu yerlerini. arpeggi şaşkın. tüm bu olan bitene anlam veremiyor, yanlış olabileceğine dair yeminler ediyor.

fularlı marla singer, ''eskiden çok tatlı ve iyi bir kızdı, ama o kız bir canavar, iğrenç bir canavar.'' diye sonlandırıyor otobiyografisini, bağlanmaktan, bağlanamamaktan falan bahsediyor.

19 Haziran 2012 Salı

vantilatörün gölgesinde





sıcaktan bunalan hayvanların imdadına yetişen itfaiye ekibi gibi her yaz aynı gün ve aynı saatte karşıma dikiliyor ibne. ben mi ona üflüyorum o mu bana belli değil, hala neyin inadını yapıyo, bu neyin kavgası bilmiyorum. metrobüs klimasıyla birlikte şu hayatta kin güttüğüm ikinci makina haline geldi. aynı atadan gelip yüzyıllar sonra aynı yaşama hevesini sikmeleri ilham verici. bir diğeri yürüyebilen çamaşır makinasıydı, şu kadarını söyleyeyim prensipte iyiyiz şu an. o başka bir yazının konusuydu zaten.

makinelerin dünyayı yönetmesi ideasına inanasım varsa da inanamıyorum iğrenç yaratık yüzünden, ayaklarına baktığım an fantastik edebiyata inancımı yitiriyorum. sonra kırdığım soydaşları geliyor aklıma, plastik kolay da doğaya karışmıyor. 32. yüzyılda bulsalar falan ara form diye sergilerler ya da ''bu ne lan'' diyip geri gömerler yemin ediyorum. uygarlığa dair kalıntı bile değil. bulanın başına bela.

biz toprağa karışacağız bu ibne baki kalacak. adalete bak.



gregor


- sevdiğimiz bi abimizdi. kimseye zararı yoktu kendi halinde yaşayıp giderdi.

- ...

- vallahi biz de anlamadık. en son bana geldi bi sigara aldı, naber gregor dedim, sırtımda bi sertleşme var böyle hafif eğilince ağrı yapıyo bıçak gibi sızlatıyo namussuz dedi ve gitti, sonra ne gördüm ne de duydum.